Önal, Ardahan - Çıldır İzlenimlerini Yazdı

19/08/2013 09:47

Halk Bilimleri Araştırnacısı Ülkü Önal’ın Yolu Bu Defa Da Ardahan’a Düştü.


Haber: Hayati Akbaş







Ardanuçlu Halk Bilimleri araştırmacısı Ülkü Önal ziyaret için gittiği Arhahan ve Çıldır İzlenimlerini kaleme aldı. İşte Önal’ın Ardahan Çıldır izlenimleri: “Artvin yemeklerini derleyip bitirmiştim. Tanıştığım kişiler, “Bu iş valiliğin görevi, vali beye git. Onlar baksınlar. ” dediler. Vali Bey’e 300 küsur yemek derlediğimi söyleyince “Bunların hangileri Artvin’ özgü ?” diye sordu. Diğer illerin yemeklerini bilmediğim için sorusuna cevap veremedim. Uzmanların işi ama Artvin’e komşu illerin yemeklerini derlemeye başladım. Eksiklerimi Ardahan’a gidip tamamlamak istedim. Vali, Vali Yardımcısı ve Kültür ve Turizm Müdürü hemşerimizdi, daha kolay derleme yapacağımı zannettim ama hiçbir şey derleyemeden geldim. Devlet kurumlarını bildiğim için derleme yapacağım yerlerde ilgili kuruluşlara uğramazdım.

Ardahan benim ilçem olan Ardanuç’a hudut olduğu için ufak çaplı da olsa ticari ilişkilerimiz vardır. Alışverişte çok uyanık oldukları söylenir. Çekinmeme rağmen hiçbir şeyimi kayıp etmeden geri döndüm. Ardahan’a 20 yıl önce de gitmiştim. Eskiden Ardahan yolu Ardanuç’tan geçermiş ve daha yakın olmasına rağmen Ardanuç sahipsiz olduğu için, Şavşatlı siyasiler yolu kendi taraflarından geçirdiler. Yapımı devam eden yol da yıllardır bitirilemiyor.

Uçak biletimi Kars’a aldım. İnince Ardahan servisi vardı hemen bindim. Çok güzel çiçekleri seyrede seyrede çatısız yayla evlerini izleye izleye Susuz’a geldik. Babam Cılavuz Öğretmen Okulu’nda okumuştu. Arabayı durdurup fotoğraf çektim. Ardahan Öğretmenevi’ne yerleştim. Mithat Tahtalı ve Borçkalı askeriyenin Gürcü’ce tercümanı Özer Öztürk Bey ziyaretime geldiler, sohbet ettik. Ğaçapuri ve Hınkal yemekleri Gürcistan’da yapılıyor ama Artvin’in ana dili Gürcüce olan iki ilçesinde bilinmediğini Özer Bey de onayladı. Şavşat-Posof arasındaki eski yolun yapılıp Artvin’le o bölgenin bağlarının daha güçlü olması için çaba sarf eden Mithat Tahtalı desteklenmeli.

Vali Bey yoktu. Öğrenciyken Ardanuç Halk Kütüphanesi’nde çok kitap okuyan, değerli hemşerim Vali Yardımcısı Deniz Pişkin’e uğradım. Serhat Kültür dergisinde yayınladığım Kars yemeklerini ve diğer kitaplarımı götürdüm, eskilerden sohbet ettik. Kültür ve Turizm Müdürünü arayarak Ardahan yemeklerini derlememde yardımcı olmasını istedi. Artvin’deki âşıklar programında tanıştığım müdürün yanına gittim. Hanımını da alarak Çıldır’a gittik. Çok güzel çiçekler açmıştı. Ormanın dibinde masmavi çiçek tarlasını görünce durup fotoğraf çektirdik. Çıldır Gölü’nün kenarında oturduk. Hiç tesis yoktu. Daha önce kardeşimle gittiğim Ağçakale’ye gidip Çıldır Gölü balığından tatmak isterdim.

Kazlar ve atlar bir arada otluyordu. Direkte leylek yuva yapmıştı ama çekemedim. Âşık Şenlik’in torunu Yılmaz Bey, bizi Çıldır’da karşıladı, yemek ısmarladı. Yerel yiyeceklerini göremedim ki fotoğraf çekeyim. Âşık Şenlik’in köyüne, mezarlıktaki türbesine gittik. Şiirlerinin yazıldığı tabela eskimiş okunmuyordu.

Osmanlının yaptırdığı hiçbir türbede yaptıranın adı yok ama Şenlik’in türbesinde ve heykellerinde belediye başkanının adı yer alıyordu. Çıldır merkezde ve köyünde büstü vardı. Mezarlık tarihiydi. Mezar taşlarının bazıları Latin harfliydi ama okunmuyordu. Köyde hiç meyve ağacı yoktu. Ardahanlının biri Ardanuç’a gelmiş. Olmamış cevizi yeşilken koparıp ısırmış. Ağzı yanınca “ne acı elma” demiş. Bizim köylü Hamit Dede’nin karısı ölünce bu köye evlenmeye gelmiş. Güzel bir kadın göstermişler, Tamaşa Nene’yi vermişler. Durumu yolda fark eden Hamit Dede geri dönemiyor ama hanımı ölene kadar köyüne yollamıyor.

Evler toprak bacalı. Şenlik’in evinin harabeleri duruyor. Göletteki kazları yüzerken seyretmek çok güzeldi. Fotoğraf kursundaki hocalarım olsaydı ödül alacak fotoğraflar çekebilirlerdi. Yılmaz Bey’in evine Canbaz köydeki Taner Karataş ve Mahmut Yılmaz isimli ozanlar da gelmişti. Âşık Şenlik’in parçalarını dinledik. Efkarî’nin köyünde şiirlerini bilen kaç kişi çıkar acaba? Âşık hikâyelerini dinlemek istedim ama çok uzun olur diye anlatmadı.

Ardahan’a geri döndük. Şehir turu yaptım. At arabaları daha bu ilde yaşamaya devam ediyor. Köprüden Kür Nehri’nin akışını seyrettim. Kalenin etrafında dolaştım. Orman mühendisi olan belediye başkanı burayı ağaçlandırıp halkın oturacağı bir yer yapabilir. Yerel yemeklerin yapıldığı otantik bir ev işletmeye açılabilir. Halk Kütüphanesine uğradım. Kitaplarının çoğunun depoda olmasına aklım ermedi. Tarihi binalar vardı birçoğu bakımsız. Bu bölgedeki evleri Ruslar savaş tazminatı olarak Osmanlıdan aldıkları parayla Türk esirlere yaptırmışlar.

Tescilli binalara çivi çakmak yasak olmasına rağmen bu ilde tarihi binalar plastik reklam panolarıyla kapanmıştı. Binalar Kars’taki gibi, hangi dönemde yapılmış belli değil. Mimari özelliği yazan tabelalar da yok. Kalenin yanında tarihi bir caminin üzerinde otlar bitmiş. Yeni restore edilmiş kongre binasına gittim. Kapısında Kent Müzesi yazmasına rağmen kente ait yerel hiçbir şey yoktu. Tavan süslemeleri rengârenkti ( Aslına uygun değil). Sentetik koltuk döşemeleri parıl parıl parlıyordu. Rehberin verdiği bilgileri Facebookta paylaştım. Konağın sahibinin akrabaları yanlış olduğunu, binanın Ruslar tarafından yapıldığını, tavandaki Ayyıldızın ve Türk bayrağının restorasyonda eklendiğini ve binanın onarım tarihin bana yanlış anlatıldığını söylediler. Konağın Hamşioğlu Rasim Bey’e ait olduğu, Fetih Süresi’nin ilk üç ayeti kitabe olarak yazılmış halini, Ayyıldızın da onarımdan önce var olduğu fotoğrafını Hamşioğlu Zafer Bey gönderdi. Tarihi yanlışlar düzeltilmeli.

Cenub-i Garbî Kafkas Hükümeti’nin kongre binası ama katılanların fotoğrafı yok. Bölgemizin düşman işgalinden kurtulmasını sağlayan, Kars’a ilk Türk bayrağını çektiği için soyadı Karsıalan olan Deli Halit Paşa’nın ne fotoğrafı ne büstü vardı.

Ardahan Üniversitesi’ne Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak’ın yanına gittim. Oda arkadaşı Gürcü Türkolog Prof. Dr. Roin Karvelişvili ile tanıştırdı. “Osmanlı Artvin Bölgesini fethedince Gürcülerin İç Gürcistan’a çekildiklerini, boşalan yerlere de Türklerin yerleştiğini, bazılarının da asimile olduklarını, Kıpçakları sevdiklerini çünkü onları Selçuklu akınlarına karşı koruduklarını, Ardanuç’un bir müddet Kıpçak Atabeklere başkentlik yaptığını, Gürcü mutfağının Türk mutfağı kadar zengin olmadığını. . . ” söyledi. Masal çalışmaları olan Ahmet Ali Arslan hocama Ahıska Masalları kitabımı verdim. Ağız özelliklerini bozmadan yazman lazım dedi. Roin Hoca da öyle söyledi ama tashih yapan bir hoca İstanbul Türkçesine çevirdi. Tanıştırıldığım İnsani Bilimler Fakültesi Dekanı arşivimi istedi. İlimde bir arşiv kurulsa oraya bağışlayacağım ama tık yok. . .

Öğretmenevinde ve Kültür müdürünün odasında Damal bebeği vardı. Ardahan ilinin Halk Kültürünü tanıtan bir müze olmalı. Diğer ilçelerin kıyafetlerini bilmek isterdim. Kilimlerinin, halılarının, yerel araç ve gereçlerin sergilendiği bir müze açmasını Vali Beyden, belediye başkanından beklemekteyim.

Ankara’da tanıştığım rahmetli Haydar Çetinkaya’nın Ardahan iline çok emeği geçmiştir. Derlemeler yapıp yayımlamış. Terekeme-Karapapak kitabını ilk çıkaran o. Bölgeyle ilgili okuduğum yazılarda kaynak olarak onun adı geçiyor. Ölmeden önce kitaplarını Ardahan Kültür Müdürlüğüne bağışlamıştı.

Basılmamış “Kars Masalları” kitap çalışması bende duruyor. Yayınlamayı beceremedim. İnşallah Ardahanlılar yayınlar. Haydar Çetinkaya derlemeseydi Çıldır Belediyesi’nin yayınladığı Âşık Şenlik kitabı zor çıkabilirdi. Ali Berat Alptekin gibi bir hocanın elinden geçmesinin de büyük payı var tabii. Bir yere adı verilmeli…

Öğretmenevinde hazır ballar, tereyağları, reçeller vardı. Balın ve tereyağının anavatanında …. . Tuluma tepilmiş çeçil ve beyaz peynir tatmayı çok isterdim. Komşumuz getirirdi enfes bir lezzet. Ismarladım kaşarımı alan hemşerim Nihat Yazar gönderecek sağ olsun. Sahara’dan Şavşat’a dönünce ormanı görmek beni mutlu etti.

AŞIK ŞENLİK’İN TORUNU, YILMAZ AŞIKŞENLİKOĞLU İLE YAPILAN SÖYLEŞİ

Adınız soyadınız?

- Yılmaz Aşıkşenlikoğlu.

- Kaç yaşındasınız?

- 1937 doğumluyum. Annemi küçük yaşta kayıp ettim. Babam Âşık Kasım, ağabeyim Âşık Nuri’nin sazlarının ninnisiyle büyüdüm. Anne sevgisi görmedim. Âşıklığa Şeref Taşlıovayla birlikte babamın dizinin dibinde başladık. Ağabeyim Nuri de 1950’de rahmete gitti. Onun bir şiirini söyleyeceğim:

Havalanma gönül gelir alçağa

Başatan şad olur gülmemekte var

Sakla hayalinde dayım ağreti

Bu fani dünyadır kalmamak ta var

Yine zar çekerim sukün çağına

Bugün mehman oldun gam otağına

Dert çeker girersin dostun bağına

El uzatıp gülün dermemek te var

Nuri yetiş sözün kemaletini

İsteme dünyanın var servetini

Bekle sen hünkarın sehabetini

Bir gördüğün bir de görmediğin var.

Dedemin mezarı yapılırken boşluk çıktı. Oraya ben yatayım dedim. Salih kardeşim daha önce öldü. Başka yerde mezar kazmıştık hanımına mezarının planını yapıp kâğıt vermiş. Dedemin türbesinin yanına gömdük. Taşına da şu dörtlüğü yazdım:

Yalan dünya kuş gibi

Neye geldin neye gittin

Her şeyden eli boş gibi

Neye geldin neye gittin.

-Dedenizin şiirleri nasıl günümüze geldi.

-Şenlik Baba, annesine ve Molla Mehti’ye eserlerini yazdırıyormuş. Büyük bir dolap dolduruyorlar. Köylere tütün gelince kâğıt yok ki sigara sarsınlar. 500 haneli köy Şenliğin şiirlerinin yazıldığı kâğıtlara bir ay tütün sararak içiyorlar. Oğullarının isimleri Kasım, Muhammet, Namaz. Şiirlerinin % 95’i kayıptır. Dilden dile çırakları vasıtasıyla günümüze gelmiştir.

-Aşık Şenliğin kitapları?

-İslam Erdener, Orhan Özbek, Ensar Arslan ve Ali Berat Alptekinle, Haydar Çetinkaya’nın çıkardığı kitapları mevcuttur. Ensar Arslan, Latif Şah Hikâyesi’ni Azerbeycan dan buraya gelmiş gibi yazmış ama aslı Çıldır’dan Azerbeycan’a gitmiştir.

-Borçali’den ne zaman gelmişsiniz?

-1878 de Kars Karaurgan’dan hudut çizilmiş. Bizler Rus esaretinde kalmışız. Aşık Şenlik sazıyla sözüyle Türklüğü, Müslümanlığı her yerde söylemiş. Türkçe bildikleri için Çıldır’a naçarnik olarak Karabağ Ermenilerini gönderirmişler. Rus esaretine girmeyi kabullenmeyen Çıldırlılar naçarniğe hoş geldine gitmeyip yüz de vermiyorlar. Bunu anlayan naçarnik düğünlerde saz ve davul zurna çalmayı yasak ediyor.

Saymalı köyünde düğün varmış. 250 kadar ağa toplanıyor. Çalgısız düğünde konuşmalar kavgaya dönüşünce Suğara’dan Şenlik Baba’yı çağırıyorlar. Davul zurna da geliyor. Ağalar oynamaya başlıyor.

Şenlik saz çalıyor. Düğün sahibi Göğüş Ağa 50 manat sazına takıp çal Şenlik Baba diyor. Çalgının sesini duyan Naçarnik Andon atlılarını alıp köye geliyor.

“ Ula Çıldır ağaları bana hoş geldine gelmediniz, bir de yasaklarımı dinlemediniz. Osmanlı gitti anlamadınız mı? Âşık nerede ?

Dedem sazını bırakıp çıkıyor. Bir resmi kurumlardan, bir de deveden çok korkarmış. Andon’un eli kılıcında. Diyor ki : ”Âşık sana bir sorum var? Rus ordusuyla Osmanlı ordusu koç gibi kafa kafaya verip savaşsa hangisi kolçaktır? Hangisi yiğittir? Kimi istersiniz?”

Şenlik Baba naçarniğe bakarak der ki :

Hulisi kalple sorsan fikrimi

Men Allah’tan Al Osmani isterem

Merhamet sahibi rehmi gani

Nesli mürsel goşbihar, isterem

Süleyman mülkünde berk karan duran

Muhamet vekili makamı duran

Hıfsının ezberi ayeti kuran

Selavatta ol suphanı isterem

Sultan Hamit şahım şahlar serveri

Dilinde selamet zikri ezberi

Kaftan kafa zir zeminden beri

Hükmetmeye bir …. isterem

Emri hak yerinden çekilip kalem

Varimiş ettiyim yetişti belam

Mülkünde saltanat hükmünde alem

Divanında Şevket şan isterem

Gam gündür Şenliğin gönlünün şadı

Çıkmaz hatırımdan Al Osman adı

Gidip te dünyanın lezzeti tadı

Mahşer günü al süphani isterim

Andon 50 manat çıkarıp saza takmış. “Aşık biz sizi boğazınıza kadar altına batırsak, gene Osmanlıyı isteyeceğinizi biliyorum. Mertçe söylediğin için yasağı kaldırıyorum. Âşık Şenliğin gittiği düğünlere beni de çağırın. ”demiş.

-İlk şiiriniz?

- Öğretmenler pikniğe götürdüklerinde söylemiştim:

Yine bahar oldu coştu dereler

Çiçek açar çimen biter dağlarda

Mecnun Leyla Leyla diye dolanır

Ben gezerim ondan beter dağlarda

Boz rengine halı serdi tabiat

Çünkü emreyledi cenabi kudret

Kuşlar bir biriyle ederler sohbet

Görenlerin derdi artar dağlarda

Git gide Yılmaz’ın gönlü paslanır

Türlü türlü lalelerle süslenir

Koyun meler kuzusuna seslenir

Dolanırlar katar katar dağlarda

-Babanız, ağabeyiniz ve siz badeli âşık mısınız?

-Yok.

- Şenlik öldüğünde babanız kaç yaşında imiş?

-30.

-Dedenizin zehirlenmesi nasıl olmuş?

-Çok uzun…

-Dedenizin kitaplara geçmeyen şiiri var mı?

-Çok var da sevdiğim bir şiirini söyleyeyim:

Sonam meni saldın gam efkarına

Serimi sevdadan feraget eyla

Gözüm yolda kaldı can intizarda

Bir teselli cevap malumat eyla

Elfazi mücefer zihni dürdanem

Hasret ihsanına müntezar benim

O sükkar lisanda HOŞ SEDAYLA

Şirin kalemle danış ülfet eyle

Şenliğin sevdası Mecnun’dan fena

Kerem tec odikar edir cana

Semender misali Şama pervane

Yanarım oduna merhamet eyle

-Saz çalmaya ne zaman başladınız?

-12-13 yaşlarında

-Ustanız babanız mı?

-Evet. Şiir yazdığım zaman utanıyorum. Dedemin şiirlerini okuyorum. Âşık Kasım babası Şenlik’ten, ben de babamdan şairliği ve Şenlik Baba’nın şiirlerini almışım.

-Ailenizde sizden sonra aşık var mı?

-Oğlum güzel saz çalardı polis oldu bitti.

- Dedenizden önce sülalenizde âşık var mıymış?

- Yok. Çıldır’da da yokmuş. Dedebağ’da, Kulaklar mevkiinde çayırımız var. Dedem orada mevzi kazmış ördek avlayacakmış. Bayılmış üç gün orada kalmış. Bulup eve getiriyorlar. Hoca getiriyorlar. Hoca soruyor oğlum sana ne oldu?

Ders alıp haktan okudum, elmiayet bu gece

Ben için vashılal oldu çok rivayet bu gece

Aşığım aşığa yazan ilhamiyi rehbera

Sırrı kudretten getti ğubiyat bu gece.

Tecnis

Bu dünyada tanrı ğafi çeken bilir

Cehennem narinin yasini gözler

Ezzi yasini gözler, yanar yasini gözler

Dünyaya meyil vermez ahret yasini gözler

Bazı günahkarlar uyar nefsine

Cilveli kızların yasini gözler

- - -

Arkadaşlarına dönüp diyor ki:

Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar

Bir umulmaz derde düştüm bu gece

Hikmeti pir ile abu zülalden.

Buda Karaçi makamı. Buralarda âşık yokmuş âşıklık makamını işlemiş. Dedem şiirlrinde Şenlik deyince köylü şaşırıyor. Buralarda bu isimde âşık yoktu kimden bahsediyor diye.

-Atışma yaptığınız ozanlar var mı?

-Çobanoğlu. Şeref Taşlıova hem arkadaşım hem çırağımdır. Güçlü atışmam vardı. Konya Âşıklar Bayramı’na katıldım. Televizyonlara çıktım. 1973’de aşıklığı bıraktım. Almanya’nın her şeyini sevdim ama vatanımı unutamadım. Bir gün Almanlar sokaklara yazmıştı ki: “Türkler açtır, defolsun gitsinler. “ Ondan sonra şu şiirimi yazdım:

Yine yaktı beni bu zalim gurbet

Vatan benim ben vatanı özledim

Bir yandan rezalet bir yandan hasret

Vatan benim ben vatanı özledim.

Benim bayrağımın ay yıldızı

Dünyalara sığmaz Türklüğün özü

Fazla kağ kuğ etme Almanın gazı

Vatan benim ben vatanı özledim

Ne sanarsın çelikten de perkim ben

Türk doğmuşum Türküm Türk yaşarım ben

Ne dinimi ne töremi terkim ben

Vatan benim vatanımı özledim.

Bir gün inşatta çalışıyordum. Alman çocukları Türk çocuğunu dövüyordu gidip kurtardım ağlayarak şu şiiri yazdım:

Ulan sarı tığa ( Ermeni çocuk ) çekil yolumdan

Bu yavruyu vuramasın geri dur

Dedesi şehittir kendisi de gazi

Yarasını saramasın geri dur

Buna bu kuvveti verdi imanı

Türkoğlu Türkdur bu iyi tanı

Tuna gibi coştu damarda kanı

Boşa uğraşma yoramazsın geri dur

Yılmaz bir çeliğin yayındandır bu

Aynı atasının huyundandır bu

Yavuzlar, Fatihler soyundandır bu

Kim olduğun soramasın geri dur

-Kaç yıl âşıklık yaptınız?

-30 yıl.

-Kasetiniz var mı?

-Yok. İstanbul’dan plak yapmak için çağırdılar gitmedim. Şiirlerimi yazar atarım saklamam.

-Türküleriniz?

-Kendime ait.

Beya ala gözlü dilber

Küstüm artık sevmem seni

Selam ile muhabbeti

Kestim artık sevmem seni

Daha dönmem o işlere

Vurmam kafamı taşlara

Aşkımızı ateşlere bastım

Artık sevmem seni

İçerimde ince sızı

Budur kahreden Yılmaz’ı

Bohça yaptım aşkımızı

Sevmem artık seni.

-Artvin de âşıklar düğünlerde türkü söylemez, hikâye anlatmazlar. Bu gelenek Kars’a mı mahsus? Erzurum’da da var mı?

- Erzurum’da Kars kadar değil kökü Kars’tır.

-Âşıkları kadınlar da dinler miydi ?

- Ayrı yerde oturup dinlerlerdi.

-Bir hikâyeyi kaç güne anlatırdınız?

-Hikâyesine göre 2-3 gün sürenler de olurdu.

- Dedenizin tüm hikâyeleri yazıya geçti mi?

- Yazıya geçenler Salman ile Durnatel Hanım, Sevdakâr ile Gülenaz, Latif Şah ile Mihriban Sultan. Dedem İzani, Sümmani, Gürcistan’da Şair Abbasla, Arpaçay’da Kılıççı Mustafayla atışmış. Şenlik Baba bir şiiri söyledi mi 6 ay bir yıl sonra aynı şiiri isterseler söylermiş.

-Kendinize ait hikâyeniz var mı?

-Var, Yaralı Yusuf.

-Uzun mu ?

-Evet.

-Çıldır’daki âşıkların kökeni Borçali de mi geliyor?

-Hayır. Köyümüzde Şavşetliler de var.

-Dedeniz Şavşat’ta tedavi olmuş mu?

-Hayır. Babamı Şavşat’ın Kuçen’de Arif Usta tedavi etmiş. Talip Usta, Molla Ziya. Bunlar üç kardeşmiş.

-Şiirlerinizi hangi hece vezniyle yazıyorsunuz?

-8’lik, 11’lik, 12’lik, 16’lık.

-Efkari’yi gördünüz mü?

- Görmedim.

-Dedeniz kime âşıkmış?

-Köyünde Huri isminde bir kıza. Saymalı köyüne gelin giderken evinin önünden geçerken şunları söylemiş:

Of ela bir alay asker yanında

Diyersan handır bu giden

Rütbesi vezir namında

Hükmü Sultandır bu giden

Sedat baksan eşina

Şirin canın ateşina

Yaktı u yandırdı bu gece

Bir yiğit görsem

Çekermi ahuzarını

Sefil Şenliğin serini

Sevdaya saldı bu giden.

Bir müddet sonra Huri pişman olmuş. Şenliğe arkadaşıyla haber göndermiş ki beni alsın diye. Şenlik de:

Aşkın divanesi biçare canım

Gör neça zulumlar oluyormuş bana

Elimden aldırdım gül yüzlü yari

Derdi gam yangını kalıyormuş bana

Bahsana sinemde sevdanın narı

Ona feda dedim devleti varı

Utanmaz edepsiz o zalim Huri

Söyleyip çağasta gülüyormuş bana

Şenlik de sevdaya saldı serini

Düşmanım çekmesin sevda narini

Utanmaz edepsiz o fahişenin birini

Kerim kardeşliğim alıyormuş bana

-Zülali Babayla, Şenlik Baba karşılaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Zülali babayla, Şenlik babayı karşılaştırıyorlar. Şenlik Babaya hakaretler ediyorlar. Zülali 14 yaşında Çıldır’da Şenliğin sazını nasıl alabilir? Şenliği bağlamış bir boğa vererek sazını geri almış deniyor. Hangi türküyle bağlamış? Zülâli’nin şu şiiri var:

Tarih 1314 senede

Vardım gurbet diyara dedecan

Felek bir gün eyyamına getirdi

Çıldırladı ser Suğara dedecan

Vardım Suhara’ya azmı kaharlı

Dört yan müzeyyem resmi şeherli

Bir ejderha gördüm zehmi zeherli

Vurdu yüregima yara dedecan

Oki yaralandım bağrımda bişti

Başladı sohbete aklımda şaştı

Eyla bildim derya ummandı çoştu

Tacif kıldım o hünere dedecan

Öyle hüner olmaz hünker bayinde

Çekip sancağını bayrak önünde

Beşyüz pençe gördüm en küçüyünde

Mansuram çektiler derde dedecan

Daraki çektilar düştüm amana

Keşke gideydim Hint’e, Yemen’e

Bir serçe neylesin murgu semana

Yel dokundu şam fenera dedecan

Alıştı fenerim böyle yanaram

Gitiyimde pişman oldum ağlaram

Kendi vatanımda yetki sanaram

Olmadı kimseden çare dedecan

Çare ki olmadı derdima ilah

Böyla aşıklara etmaz eyvallah

Zülali’ye imdat eyladı Allah

Düşürmedi imtihana dedecan

Çare ki olmadı halıma baktı

O nece mühürdü haddimi yaktı

Olunca metahım harıca çıktı

Giyindim eynime kara dedecan

KARAKİ GİYİNDİM DERDİME LİLLAH

Bele aşıklara etmez eyvallah

Zülai’ye imdat eyledi Allah

Birde getmam o diyara dedecan.

-Şenliğin annesi kimmiş?

-Zaliha alim bir kadınmış. Babası Molla Kadir Çok safmış. Tavuk, kaz, ördek, güvercinlere ayrı bir yer yapmış orada yatıp kalkarmış.

-Hanımları nereli?

-İkisi de bizim köylü. Huri ve Mürivet ninem.

-Dedenizin okuma yazması var mı?

-Yok. Kuranı Kerimden harfi harften seçerim deyince okuması yazması var sanılıyor.

Kudret mektebinde verdiler dersi

Zahirde göründü arş ile kürşi

Hıfsımda zapt oldu Arabi, Farsı

Lügati İbrani seçtim bu gece.

Diye şiir söylemiş.

-Türkülerinizin makamı?

Çok makam var. Aşık sazı eline alınca, Divani, Tecris, Karaçi, Güzelleme. Hikayenin yanık yerlerinde Zarinci, Kuba Kerem, Atüstü, Mehmetbağır, Yedeksi şikasti, Karabağ şikasti, Gülebek. Aşık Şenlik Çıldır’da aşıklık kuralını işlemiş.

-Adınız soyadınız?

-Çıldır’ın A. Cambaz köyündenim ve Terekemeyim. Çocukken saz çalmaya başladım kimse öğretmedi kendi kendime öğrendim.

-İrticalen söyler misiniz?

-Hayır, kalemle yazarım. Şenlik Dedemin eserlerini söylerim.

- Derbeder makamında nenem Sefil Mahmut türküsünü söyledi bir de sizden dinlemek istiyorum.

Ulan öğle ile ikindinin arası

Yaktı beni gözlerinin karası

Ulan hançermidir bıçak yarası yoksa

Medet ay medet ay

Ulan bir kız yaralamış

Yaram var benim

Yarım canım………. .

Ulan…………yar içerde

Ulan kes bağrımı yar içerden

Gözüm heran kapıda kaldı

Ay eller ay eller

Çıkmadı yar içerden

Ulan Mahmut geldi

Bizim yerda kışladi kışladi

Yaralarim göz göz oldu işladi

Hasta düştüm can çıkmaya başladı

Medet ay medet ay

Ela bir kız yaralamış yaram var benim

Eyvah ey medey ey

Ezizim ulu dağlar çimenli sulu dağlar

Gurbet elde olanın üstün da bulut ağlar

Eyvah ey medey ey

( Ninemin Sefil Mahmud’u farklıydı. )

Şenlik Baba’nın ölümünün 100. yıldönümünde bir şiir yazdım.

Cem eyledi rüyasında badeyi Şenlik Baba

İncitmedi sağlığında bendeyi Şenlik Baba

Hasımları karşısında el amana geldiler

Diline ezber etmişti hüdayi Şenlik Baba.

Ben Mahmud’um gururluyum ünümde Şenlik yazar

Bugünümde yarınımda dönümde Şenlik yazar

Ölsem unutmam ismini sinimde Şenlik yazar

Senden aldım bu aşkı sevdayı Şenlik BABA.

Şenlik babanın türkülerini 15 li Çıldır Divanı olarak okuruz.

Ey felek senin elinden

Abat olan görmedim

Düşüfte dar cengine

Geri gelen görmedim

Niçe yüzbin Süleymanlar

Hükmetti kaftan kafa

Tahtında berk karar alıp

Bina salan görmedim

Arşta kalem kark oluptur

Nefi mahsus nuruna ey

Haktan İncil, Zebur, Tevrat

Yetmez onun sırrına

Kurandan nasihat lana

Daha dalar derine

Dedi hakkın kullarında

Ne hak yalan görmedim

Ben Şenliğem bir zamanlar

Sürmedim zevki safayı

İlahinin emri budur

( Âşık meydana çıktımı bunu okur. )

Sefil Şenlik derde düşüp

Cümle cismim zordadır

Ol hüdanın bir nişanı

En ibdida nurdadır

Can kurban olsun Çıldır’a

Edep erkan ordadur

Gezmişam gurbet elleri

Kadir bilen görmedim

Ay aman ey

Nametlerin kanadıyla

Uçmam Allah kerimdir

Çoşkun suya köprüm olsa

İçmem Allah kerimdir

Davet etse zürbiyete

Yemem onun nanındır

Suyun abu Kevser olsa

İçmem Allah kerimdir

Yeni yağa bulsa devlet

Konuşur

İnsana merak getirir

Oğ gibi değer cana

Sedri mermer otağı

Olsa mescit hanaya

El uzatıp kapısını

Açmam Allah kerimdir

Sefil Şenlik bu dünyada

Çok sürdüm zevki safayı

Yaradanın emri böyle

Koy çekimce cefaya

Şefağatçımız ki sensin

Ya Muhammet Mustafa’ya

Emrindeki müntazıra

Şaşmam Allah kerimdir

Şenliğin mezarındaki sözler.

İster ihtiyar ol ister nevcivan

Bu dünyada baki kalan öğünsün

Meraksız fikirsiz gamsız her zaman

Başatan şad olup gülen övünsün

Müddeti, hazret ademden beri

Okunmaz defteri bilinmez sırrı

Bu dünyadan gettin nice bin biri

Ahretten dünyaya gelen öğünsün.

Şenlik der bu dünya fanidir fani

İskender ol Rüstem Süleyman hani

Acel pazarından kurtarsan canı

Azrail’den möhnet olan öğünsün”.

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 19.08.2013 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Benzer Haberler
Benzer içerik bulunamadı.